Hücresel beslenmede olmazsa olmaz bir kuralımız var!
“Bedenimizin ve metabolizmamızın müthiş, eşsiz bir bilgelikle donatıldığını bilmek.”
Rahatsızlıklarımızın, hastalıklarımızın asıl nedeni bunu bilmemekten kaynaklanıyor.
Adım adım hücresel sağlık…
Sağlığın temel şartı hücresel beslenmektir, hücresel beslenmenin de temel şartı beynin tok olmasıdır.
Beyin açlık stresi yaşadığında yaşantılarımızı kâbusa çevirir!
Frekansal bedenimizi kalbimiz, hücresel bedenimizi beynimiz yönetir.
Beyin açlık bilincinde olduğu sürece rahatsızlıklarımız, hastalıklarımız bitmez. Çünkü ; kaygı, endişe, korku, panik algısına girdiğinde işlevsel mekanizması değişir. Bunu önlemenin en kolay yolu ise onun düzenli beslenmesine önem vermektir.
Ortalıkta kıtlık yokken bile insanlar kıtlık algısıyla, kıtlık bilincine kapılabilirler. Nedeni beynin tepkilerinden kaynaklanır.
Örneğin ; bu sabah sürekli gittiğiniz bir alışveriş merkezine gittiniz diyelim. Bu kez içeri girdiğinizde rafların bazısında yiyecekler ve içecekler azalmış, bayağı da bir sıra oluşmuş. Ne gelir aklınıza?
Alışveriş merkezinin zorda olduğu, iflas etmek üzere olduğu ya da tedarikte zorluklar yaşandığı gibi birçok düşünce geçiverir bir anda aklınızdan. Merakla sorarsınız nedenini.
Eğer yanıt : “bazı ürünleri tedarikte zorlanıyoruz” şeklinde olursa, derhal daha fazla ürün alma ihtiyacı duyar ve sizde sıraya girersiniz. Endişelenmeye ve kaygılanmaya başlarsınız.
Beynimiz yalnızca dışarıdaki yaşantımızda değil, hücreler içi yaşantımızda da bu şekilde davranır!
Yani biz günlük olarak düzenli şekilde onun ihtiyaçlarını karşılamazsak, o gider bu ihtiyaçlarını diğer dokularımızdan ve organlarımızdan karşılar.
Birçok rahatsızlığın ve şişmanlığın temelinde bu kaygısı vardır.
Beynimiz bedenimizin hücresel olarak yönetim merkezi olduğunu, kendisi sağlıklı olduğu sürece yönettiği hücresel bedenin sağlıklı olacağını bilir. Yani “ben var olduğum sürece bu beden var!” der. Tüm tedbirleri bunun için alır.
Diyelim ki ; günlük olarak düzenli ve ölçülü besleniyorsunuz, ihtiyacınız olan tüm elementleri sağlıklı bir biçimde alıyorsunuz ancak su içme alışkanlığınız yok. Bakalım bedeninizde neler oluyor…
Su en çok kanda, beyin ve omurilik sıvısında, deride, dokularda, sindirim ve boşaltım sisteminde (mide, bağırsak, mesane, böbrekler gibi) bulunur.
Beyin bu organların yaşantısallığını sürdürebilmek için yiyecek ve içeceklerden ayrıştırılan suyu öncelikle bu organlara yönlendirir. Bu organların ihtiyacını karşıladıktan sonra kalan suyu diğer organ ve dokulara yaşantısallık önemine göre gönderir.
Peki en sona bıraktığı organlar nelerdir?
Deri
Kaslar
Kemikler
Kıkırdak doku
Saçlar
Peki bu organlara suyun yetersiz gitmesi ne demektir?
Bol bol gelen vitamin, mineral ve diğer elementlerden en az yararlanan organlar demektir.
Peki bu neye yol açar?
Bu organların işleyiş kalitesinde düşmeye,
Bol bol gelen vitamin, mineral ve diğer elementlerin bedende iyice işlenmeden, iyice sentezlenmeden, iyice yakılmadan atılmasına ya da biriktirilmesine,
Susuzluk sürekli olmaya başlayınca karaciğer ve sentezleme işleminde yer alan diğer organlarda verimliliğin düşmesine, karaciğerin yağlanmasına,
Bu durum ; kan hücrelerinin işleyişinin bozulmasına, glikoz sentezinde bozulmalara, atık sentezinin yeterince yapılamamasına, atıkların kolesterole dönüşerek damarlarda ve deride birikmesine, safra salınımının azalmasına,
Bu durum devam ettikçe diğer doku ve organlarda rahatsızlıklara,
Vaktinden önce deride yaşlanmaya, vaktinden önce kas ve kemik erimesine, saçlarda kuruluk ve dökülme gibi birçok bozulmaya yol açar.
Eğer bu yiyecek ve içecekler sağlıksız hazır gıdalardan karşılanıyorsa bu kez kemik erimesinin süratlenmesine, organlarda hastalanmalara, obezite ve kanser şekline dönüşür.
Çocukluk dönemindeki kas ve kemik gelişiminin yavaş olması ile obezitenin temel nedeni ; anne ve baba adayının beslenme yetersizliği ve düzensizliği, bebeğin doğduktan sonra yetersiz ve düzensiz beslenmesinin yanı sıra çocukların su yerine daha çok gazlı içecek ve hazır meyve suyu tüketmeleridir!
Çocuklarımıza ;
İyi bakacağız diye su yerine portakal suyu içiriyor, meyve suyu içiriyor, süt içiriyor,
Sağlıklı karbonhidrat + yağ alımına önem vermiyor, dışarıdan pasta börek, fast food, pide gibi yiyecekleri sık sık yemesine göz yumuyor,
Seviyor diye sürekli patates, makarna + köfte + ketçap yediriyor,
Evde kendi yaptığımız limonatanın 1 bardaktan fazlasına bile çocuğumuzun bedeninin ihtiyacı yokken, sürekli dışarıdaki hazır meyve suları, gazlı içecekleri içmesine izin veriyorsak,
Diğer bisküvileri, şekerlemeleri, cipsleri saymaya ihtiyaç bile duymuyorum ve başta anneler olmak üzere tüm ebeveynlere sesleniyorum “Çocuklarımızı bizim ihmâllerimiz hasta ediyor başkası değil!”
Ne yapacağız?
Beslenme alışkanlıklarımızı değiştireceğiz.
Nasıl ki? Teknolojiye ayak uyduruyor 5 yıl önceki cep telefonlarını eskimiş diye kullanmıyorsak, beslenmemizle ilgili de bilimsel yenilikleri öğreneceğiz, uygulayacağız, verim alamıyorsak değiştireceğiz.
Yaşantımız ; ilgilerimiz, meraklarımız ve yaptıklarımızla doğru orantıda ilerler…
Alışkanlıklarımızı nasıl değiştirebiliriz?
1. İstemek
2. Bilinçli bir şekilde uygulamayı sürdürmek
3. Kendimize ve başkasına baskı yapmamak
Tüm isteklerimize ulaşmanın temelinde yatan davranışlardır.
Özümüz, hücrelerimiz, kalbimiz, beynimiz, bedenimiz sakinliği, düzeni, mutluluğu sever, baskıyı istemez ve tepki verir. Nereden ve kimden gelirse gelsin baskıya karşı direnç gösterir!
Bu nedenle ;
Daha sağlıklı olan besinlere yönelerek,
Kendi sevdiğimiz besinlerle birlikte, eşimiz, çocuklarımız ve ailemizin ortak beğendiği yiyeceklere öncelik vererek,
Onların tercih ettiği ancak bizim zararlı gördüğümüz yiyecekleri sürekli değil de, ara ara yapmaya gayret ederek,
Sevdiğimiz besinleri daha sağlıklı pişirme yöntemleri ve araçları kullanarak,
Ne denli yararlı olursa olsun besinleri az az kullanarak ve ara ara değiştirerek,
Bize gelen tepkilere “Bunlar daha sağlıklıymış”, “sizin sağlığınızı düşünüyorum” gibi değil de “artık değişik tatlar deneyelim istiyorum” şeklinde onları ikna etmeye çalışmadan yanıtlar vererek,
Kendimize, ailemize ve sevdiklerimize uygun bir beslenme planı yaparak,
Enerjimizi de tüketmeden soframızı yavaş yavaş alternatif yiyecek ve içeceklerle donatabiliriz.