Alerji Testi Yaptırmak

Beden ve bilişsel sağlık için nelere alerjimizin olup, olmadığını bilmek bazı kan testlerinden çok daha önemlidir.

Neden?

Bedenimizin nelere alerjisi olduğunu bilirsek, yediğimiz, içtiğimiz besinlerden daha fazla yararlanırız.

Örneğin ; Zeytinyağ alerjisi Dünya’mızda en sık rastlanan alerji türlerinden biridir. Biz bunu bilmeden yemeklerimizde, salatalarımızda bolca zeytinyağı yer, içersek,  bedenimiz yenilen besinlerden yeteri oranda yararlı element (karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral, bileşik, enzim gibi) alamayacağı gibi, bir de sürekli asit dengesizliğine yol açar.

Yapılan çalışmalar ; Tiroit rahatsızlıkları olan kişilerin genelde zeytinyağı, mısırözü yağı, soya yağı gibi yağlara alerjik tepkiler verdiklerini gösteriyor. Başka yağlara da olabilir. Ona göre tedbir almamızda fayda var.

Alerji testi yaptırıp, bedenimizin duyarlılığını tespit etmek bize olumlu katkı sağlayacaktır. Ailenin tüm bireylerinin yaptırması önemlidir.

Eğer zeytinyağı ya da diğer yağlar ile temas ettiğinizde ellerinizde, derinizde kaşıntı meydana geliyorsa onu bırakıp, yerine fındık yağı, ayçiçek yağı, ceviz yağı gibi ürünlere de tedbir amaçlı geçebilirsiniz. Yine de alerji testi yaptırmanız önemlidir.

Yağları kuruyemişlerden almayı tercih edin

Bedenimiz sağlıklı yağ ihtiyacını en kolay şekilde kuruyemişlerden karşılar. Çünkü kuruyemişlerde bulunan yağ asitleriyle, rafine edilmiş yağ asitleri farklıdır.

Rafine edilmiş yağları kızartmaları yapabilmek, salata ve yemeklerde tatlandırıcı olarak kullanmak en doğru yaklaşımdır.

Kuruyemişlerle ilgili bilgiyi “Beslenmek Terapisi – KARNİÇE” ve “Bitki Terapisi – BİTKHAÇE”de bulabilirsiniz.

Zararlı asitleri azaltmak

Beslenirken bedenimizi yormadan beslenmeliyiz. Bunun anlamı şu ;

Hücresel sağlık konusunda bedenimizi en çok asit dengesizliğinin bozduğunu daha önce yazdım. Hücrelerimiz tarafından zor işlenebilen besinleri kullanmaktan kaçınıp, bedenimizle daha uyumlu ve kolay işlenen asitli besinleri tercih edebiliriz.

Un ve unlu gıdalar

Buğday, yulaf ve çavdar hayvan yemidir! Onların ihtiyacını karşılamak içindir. Biz Dünya’da bir tek kendimiz varmış ve bir tek kendimiz beslenmeliymişiz sanıyorsak yanılıyoruz!

Öyle gider kuşların, börtü böceğin, hayvanların yiyeceklerini yersek, onlardan bize yarar geleceğini umarsak, aynı o hayvanların düşünce gücü kadar düşünebilir ve düşünsel bilinç seviyemizi aşağıya düşürürüz!

Sonra da birileri çıkar bizimle “sürü psikolojisi” diye dalga geçer!

Ülkemizdeki Baklagiller ailesine ait bitkiler Anadolu’ya özgü bitki türüdür ve tüm Dünya’ya buradan yayılmıştır. Bunların kalıtsal özellikleriyle yani genetiğiyle oynamak da kolay değildir.  

Bunlar üzerinde çok çalışma yapılmasına rağmen günümüze değin yararlı kalıtsal özelliklerinin büyük çoğunluğunu koruyabilen bitkilerdir. Şöyle soralım bir kendimize ;

Neden mercimek unu üretilmiyor?

Neden nohut unu üretilmiyor?

Neden soya unu varda fasulye ya da börülce unu yok?

Bedenimizin karbonhidratını da, vitaminini de, mineralini de büyük ölçüde ve sağlıklı bir şekilde karşılayabiliyorlar. Neden bunları kullanmıyoruz da gidip başka ülkelerden tahıl ithal ediyoruz? Tahıl ithal ettiğimiz ülkeler arkamızdan dalga geçiyordur diye düşünüyorum!

Bunları sorgulamalı ve yanıtlarını bulmalıyız…

Baklagillerin yemeklerini yapın, çorbalarını yapın, pilavlarını yapın, ekmeğini yapın, böreklerini yapın, salatalarını yapın, mezelerini yapın, tatlılarınızda kullanın.

Glutenliydi glutensizdi diye düşünmenize de ihtiyaç yok. Baklagillerde gluten olmaz!

Yeri gelmişken aşureden daha güzel bir tatlı var mı?

Süt ve süt ürünlerinin bedenimize yararından çok zararı var. Sürekli asit üretimini artırırlar, mide ve bağırsak dokusunu bozarlar, karaciğerde kolay enzimlenemezler ve karaciğeri bozarlar.

“Çok zayıf ancak karaciğer yağlanması var! nasıl oluyor?” diye düşünenleriniz varsa kısacık bir bilgi olsun.

Yerine bademden, fıstıktan, fındıktan, cevizden, nohuttan, börülceden, mercimekten süt yapmayı öğrenip, onlardan yararlanabilirsiniz. Youtube’da fazlasıyla video var.

Arada bir sütlaç yemeyin, cacık yapıp yemeyin, ayran içmeyin demiyorum. Bunları çok sağlıklı diye düşünmeyin diyorum.

Paketlenmiş gıdaların içerisinde raf ömrünü uzatmak ve bozulmasını önlemek için katılan ne varsa bedenimizi bozar. İçlerinde antioksidanlar da olsa, beden sağlığımız için elementler de olsa bozar! Uzak durmak en iyisi.

Et ve et ürünlerini seviyorsanız bile en en en aza indirin. Çocuğunuz yoksa çocuklarınız için, çocuğunuz varsa torunlarınızın sağlığı için yapın bunu. Kalıtımsal hastalıklar dediğimiz hastalıkların kökeninde et ve et ürünlerinin yüksek oranda yenilmesi yatıyor. Sürekli et yemenin kansere yol açtığını bilmeyeniniz yoktur umarım!

Daha önce yazdım, balık faydalıysa çok yiyen ülkeler niye hastalıktan muzdaripler? Seviyorsanız bile azaltın.  

Omegaysa kuruyemişlerde fazlasıyla var. Ve bedenimiz kuruyemişlerden yağları, vitamin ve mineralleri daha iyi alıp sentezleyebiliyor.

D vitamini ise bedenimizde bulunan omega yağlarının güneşten aldığımız ışınların sentezlenmesiyle oluşuyor. Sabah biraz kuruyemiş + üzüm ya da karadut kurusu yedikten sonra özellikle öğlen güneşinde (yazın 10:30 – 16:00 arasında, kışın 11:30 – 14:00 arasında) 20 dk. süresince saçınız açık bir şekilde güneşlenmek, biraz alışveriş, biraz gezinti ya da yürüyüş yapmaktır D vitamini…

Sadece D vitamini de değildir aslında. Pek çok vitamin ve mineralin sentezlenmesi için Güneşimizin ışınları olmazsa olmazdır! Araştırın bakın, kemik ve kas erimesi en az olan ülkeler Güneş ışınını bol bol alan ülkelerdir. Yaz turizminin en çok olduğu ülkeler bu ülkelerdir.

Özellikle tiroit beziyle ilgili sorunları, eklem, kas, kemik rahatsızlığı, nedensiz baş, boyun ağrısı, ani ağlama krizi, panik atak, … gibi durumları sık sık yaşayanların olabildiğince Güneş ışınlarını ve dolayısıyla vitaminlerini almasını öneriyorum. Bu bile yaşam kalitenizi artırır.

“Bitki Terapisi – BİTKHAÇE”de Mercimek sayfası var. Orada mercimek köftesinin kısaca yapılışı yazılı. Değişik sebzelerle karıştırıp yapabilirsiniz. Ve isterseniz istiridye mantarıyla ya da bildiğiniz tanıdığınız mantar türüyle de yapabilirsiniz nefis bir tat çıkıyor ortaya.

Kabaklar da, salatalık gibi çok yararlı bitkiler. Şu an tam mevsimi alın kabağı, balkabağını, helvacıkabağını dilimleyin kızartın. Çok lezzetli, çok yararlı. Köftesini yapın, tatlısını yapın, şurubunu yapın, ekmeğini yapın, atıştırmalıklarını yapın…

Asitli İçecekler

Adı üstünde asitli içecekler…

Elimizden geldiğince azaltmakta ve yerlerine daha doğal olanı tercih etmekte fayda var. Neler olduğunu tek tek yazmayacağım. Bilmeyenler internetten istediği gibi araştırabilir.

Asitli içecekler demişken yine çok bilinen bir yanlışı açıklayalım.

Sirkeler!

Tüm uzmanlar asitli içeceklerin zararından bahsediyor. Sirkeler de asitli!

Neymiş onlar meyve sirkesinden oluyormuş!

En yararlı sebze ve meyveleri fazla yediğimizde bile içlerinde bulunan değişik asitler bedenimize zarar verebiliyorken, bunlardan fermente edilerek elde edilen asetik asidi bardak bardak içmenin bedenimiz üzerindeki etkisini alanın da uzman bir kişi bana tüm detayıyla anlatabilirse sevinirim (!)

Madem bu kadar yararlı, 20-25 küsur yıldır içen tanıdıklarım var, onlar gittikçe daha da hastalanıyor! Neden?

Meyvenin cinsi önemli değildir. Bugün tüm Dünya’da en yararlı olarak bilinen meyveler üzüm türleridir ve onların sirkesi de zararlıdır!

Bırakın sirkesini günlük yemek ölçüsünü kaçırırsanız meyvesi de zararlıdır!

Salata da tadını seviyorsanız ölçüsü az  ve  arada bir olmak kaydıyla tabi ki kullanın. Ancak rahatsızlıklara iyi geliyormuş, bolca içersem iyileşirim algısı çok yaygın.  Çok az kullanın, fazlası bedene zarardır!

Turşu yaparken kullananlara sirke yerine limon kullanmalarını öneririm. Ayrıca ; yeri gelmişken tekrar anımsatıyım ham olan sebze ve meyveyi turşu yapımında kullanmayın!

En sağlıklı turşuluklar ; salatalık, kelek, acur ve şeker pancarıdır. Yeşil fasulyeyi haşlamanızı öneririm. Domatesin iyice olgunlaşmış olanından az ölçüde ve mümkünse kaynamış ve altı kapatılmış suda 10 dk. bekleterek kullanın.

Bunların içine biraz limon dilimleyip, tazesini bulanlar varsa asma yaprağı, dut yaprağı ve ayva yaprağı antioksidan oranını artırmak için çok iyi olur.

Baharat olarak ; yine çok az olmak üzere tane karabiber, defne yaprağı, sarımsak eklenir. Dereotu ve maydanoz gibi bitkilerin tazesi turşuyu bozar. Kurutup çok az kullanmak daha iyidir.

Fermentasyonu için biraz nohut, biraz üzüm tanesi eklenir. İsterseniz içine ayva ve armutun sertinden de katabilirsiniz.  

Kırmızı pancar turşusu haşlandıktan sonra kurulur. İçine yalnızca limon ve nohut eklemeniz yeterlidir. Turşu açıldıktan sonra içerisine çok az kurutulmuş maydanoz, dereotu, kereviz yaprağı tat vermek için konulabilir. Diğerleri yararını azaltır.

Lahanalardan ve havuçtan da kurabilirsiniz ancak tiroit bezinize zarar verebileceği için çok az ve ara ara yemekte fayda var.

Mevsiminde olgunlaşmış yeşil erikle de turşu kurabilirsiniz.

Diğer meyve ve sebzeler turşu yapımı için pek uygun olmayabilir.

Tekrar anımsatmakta fayda görüyorum. Turşu kurarken gerçek kaya tuzu kullanmanız elzemdir. Gerçek kaya tuzu ile yapılmış olsa bile turşuları sürekli ve çok yemek uygun değildir!

İlaç Kullanımından Kaçınmak da çok önemli. Başı ağrıyan ilaç kullanıyor, midesi bulanan ilaç kullanıyor, tansiyonum çıktı ilaç kullanıyım, kolestrolüm yükseldi ilaç kullanıyım, sinirlerim bozuldu ilaç kullanıyım düşünce yapısı artık eskide kalmalı!

Başlarken bedenimizin bilgeliğinden söz ettik…

Bedenimizde var olan tüm hücrelerimiz inanılmaz bir bilgelikle yaşamlarını sürdürürler. Neyi, ne vakit, ne ölçüde kullanacaklarını bilirler.

Bizim onlara demiri şu organda, magnezyumu şu organda kullanacaksınız deme şansımız yok!

Bizim onlara 0,02 gr kalsiyum, 0,03 gr potasyum kullanacaksınız deme şansımız yok!

Bizim onlara endorfini şu vakitte, kortizolu bu vakitte, insülini şu vakitte salgılayacaksın deme şansımız yok!

Bizim onlara yağdan şu kadar yakarsın, karbonhidratı bu kadar ayırırsın, vitaminleri şurada depolarsın deme şansımız yok!

Biz onların işleyişine karışamayız. Fazla değil çok azıcık yaşantımıza, alışkanlıklarımıza, beslenmemize sahip çıksak gerisini onlar mükemmel şekilde yapıyor…

Bize kalan tek şey yeterli, düzenli ve bilinçli beslenmektir.

Bu nedenle ;

Dışarıdan alınan fazladan ne kadar vitamin ve mineral desteği varsa bilmenizi isterim ki ; ihtiyaç fazlasıdır, çoğu bedeninize ve kesenize ağır yüktür!

Evet, farkındayım televizyon programlarında, dergilerde, sosyal medyada sürekli bunlara ihtiyacımız olduğundan söz ediliyor. Alanın da yetkin insanlar da tavsiye ediyor, yetkin olmayan insanlar da tavsiye ediyor.

Bilim dünyası gün geçtikçe yenilikler keşfediyor, yepyeni bilgiler veriyor. Ve doktorlar, uzmanlar çıkıyor bunları insanlara anlatıyor.

Hava kirlendi, toprak kirlendi, kimyasal atıklardan dolayı yediğimiz içtiğimiz zehirli, meyve ve sebzelerden yeterince beslenemiyoruz, bunun için de rahatsızlıklar artıyor, hastalıklar artıyor bu nedenle ek vitaminlere, ek minerallere ihtiyacınız var deniyor.

Bu sözlerin doğruluk payı var mı? Elbette ki var.

Ancak ; bir de söylenmeyenler var!

Ek vitamin ve minerallerin bedenimizde ne ölçüde emilim sağladığı,

Bu takviyeler fotosentezlenme sürecinden geçmediği için bizim hücrelerimizde işlenmesinin daha zor olduğu,

Bu nedenle bunların büyük bölümünün kimyasal atık olduğu için bedenimizden atıldığı, atılamayan kimyasal atıkların ise karaciğerimiz, damarlarımız ve dokularımızda depolandığı,

Bunların atılması için de bedenimizin daha çok antioksidan ve minerale ihtiyaç duyduğunu da söylemeleri lazım bu yetkin kişilerin!

Endüstriyel gelişmeden bu yana

Yer de, hava da, denizlerde milyonlarca araç var mı?

Yer de milyonlarca fabrika, işletme, ev var mı?

Milyarlarca insan yiyor, içiyor, ısınıyor, yaşantısını sürdürüyor, araçlarıyla gidiyor geliyor, geziniyor, fabrikalar çalışıyor değil mi?

Sürekli kirlenen bu hava sürekli temizleniyor ki ; sürekli zorluk çekmeden soluk alabiliyoruz!

Topraklarımız sürekli meyve, sebze ve bitki üretiyor ki ; dış ülkelere bile ihraç edebiliyoruz!

Bunca atık maddeye rağmen,

Bunca kirliliğe rağmen,

Ormanlarımızın yakılmasına rağmen,

Yaşadığımız alanları çöple doldurmamıza rağmen doğamız tıkır tıkır işliyor.

İçinde yaşadığımız doğamızın gücünü kimse hafife almasın…

İbn’i Sina’yı filozofların filozofu yapan özelliği çok iyi bir Bitki Bilimci (Botanik) olmasıdır. Onun bilgisinin temelindeki güç ; Bitki Bilimini çok iyi bilmesinden kaynaklanmıştır.

Kısacası onlarca ilaç kullanmak demek, iyileşmeye götüren yol demek değildir!

İlaç kullanılır mı? Tabi ki kullanılır.

İhtiyaca göre, uygun dozda, önerilen sürede ve disiplinli şekilde…

Hücresel beslenmemizin önündeki engellere kısaca değindik. Daha da var. Ancak onları da kitaba bırakıyorum...